Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz yıl Orta Doğu
Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Kültür ve Kongre Merkezi'nde bir konuşma yapmıştı. Erdoğan
konuşmasında, Almanya ziyaretlerinden birinde Merkel ile bir anısını paylaşarak
şöyle konuşmuştu:
“Almanya ziyaretimde
Merkel’e ‘Sizde üniversite öğrencisi ne kadar?’ diye sordum, 3 milyon dedi. O
sizde kaç dedi, ben de ‘Bizde 8 milyon’ dedim. Tabii orada bir şaşkınlık
geçirdi.”
Erdoğan’ın bu anısı, geçen yıla göre bu yıl çok daha değerli
bir hale geldi. Bu değerlenmenin nedeni ise rakamlarda gizli! Geçen yıl hem
Almanya’nın hem de Türkiye’nin nüfusu hemen hemen 82 milyonla eşit seviyedeydi.
Arada sadece birkaç on bin fark vardı. Almanya 82 milyonluk nüfusundan 3 milyon
üniversite öğrencisine sahipken, Türkiye aynı nüfusa karşılık 8 milyon
üniversite öğrencisine sahipti. Böyle bakıldığında elbette Türkiye’nin dikkat
çekici bir büyüklükle Almanya’dan üstün olduğu sanılabilir. Fakat işin başka
bir boyutu daha var.
Geçen yıl yani 2019’da Almanya, 82 milyon nüfusu ve 3 milyon
üniversite öğrencisi mevcuduyla 13 milyar 500 milyon euro bütçe fazlası verdi.
Geçen yıl yani 2019’da Türkiye ise, 82 milyon nüfusu ve 8
milyon üniversite öğrencisi mevcuduyla 18 milyar 800 milyon euro bütçe açığı
verdi.
Fark bununla kalmadı, işsizlik rakamlarına da yansıdı. Geçtiğimiz
yılın son ayına göre Almanya’da işsizlik oranı yüzde 3,1 iken Türkiye’de yüzde
14’dü.
Milli gelirlerde ise dünya sıralamasında Almanya 36 bin
dolarla 19’uncu sırada yer alırken, Türkiye, 13 bin dolarla 64’üncü sırada yer
aldı.
Bilim ve mühendislik alanında dünyada yayımlanan makale ve
bildiri sayısı sıralamasında Almanya 4’üncü olurken Türkiye 17’nci oldu.
Geçen yıl Almanya’da asgari ücret 1557 euro iken Türkiye’de 422
euro idi.
Basın özgürlüğünde Almanya 13’üncü sırada olurken Türkiye 157’nci
sıradaydı.
Daha birçok konuda iki ülkenin arasındaki farkları sıralamak
elbette mümkün ancak bu kadarı Merkel’in neden Erdoğan’a şaşırdığını
anlatıyordur sanıyorum.
Üniversite öğrencisi sayısının büyüklüğüyle bir ülkenin
büyüklüğünü ölçmek, çocukken söylediğimiz “benim babam senin babanı döver” lafıyla
benzeşmiyor mu?
Sırf işsizliği bir nebze bile az göstermek amacıyla herkesi
olabildiğince kampüslerde tutmak, okul bittikten sonrada “devlet herkese iş
vermek zorunda değil” demek…
Şehirleri gelişmiş gösterebilmek için her dağ başına bir
üniversite kurmak, sanayi yerine öğrencilerin harcamalarıyla kent
ekonomilerinin ayakta kalmasına uğraşmak, öğrenciler yurt dışına gitmek
isteyince milliyetçilik mavrasıyla onlara engel olmak…
Bütçede milli eğitim yerine diyanet ve savunmaya öncelik
tanımak, öğrenciler arasında eğitim kalitesi bakımından uçurumlar yaratmak,
sonra da öğrencilere dönüp "Burs yerine geri ödemeli kredi alın" demek…
Ne devlet yönetmek bu kadar kolay, ne de milleti kandırmak,
hele ki üniversite öğrencileri üzerinden hiç.

Yorumlar
Yorum Gönder