Osman Diyadin’in dün ki yazısı gerçeklikten o kadar uzak ki;
insanı yüksek sesle bağırmaya itiyor. Fransız Lexpress dergisinin,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kapağına taşıması ve başlık olarak “En Tehlikeli Türk”
diye yazması, Diyadin’e “yoz milliyetçiliğini göstermesi için olanak tanımış”.
Türkiye’nin, bugün, ne kadar bazı çevrelerce kabul edilmese
de, zor bir çıkmaza doğru sürüklendiği bir gerçek. İster ekonomik anlamda,
ister uluslararası ilişkilerde, ister iç kamuoyunda, isterse adalet mekanizmasının
pas tutmasından dolayı olsa gerek, ne kadar görmezden gelinse de çamura
batılmış hâl, hiçte küçümsenecek gibi değil.
Ancak bazı çevrelerin gerçeği görmezden gelerek “gaz
politikasıyla” nereye kadar gidebileceklerini doğrusu merak ediyorum.
Osman Diyadin, “Türkiye, Tayyip Erdoğan ile uyandı ve
kendine döndü” diyor. Ne dönüş ama… Hatta Diyadin, Türkiye’yle birlikte “Türk
dünyasının, Afrika’nın, Ortadoğu’nun, Kafkasların, Balkanların ve bütün mazlum
milletlerin” uyandığını da gururla belirtiyor. Fakat bunlar doğru değil. Diyadin,
eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan bir Fransız dergisinin kapağı oldu ve “En Tehlikeli
Türk” diye yazıldığı için bunları yazıyorsa yanılıyor. Çünkü Erdoğan daha önce
de birçok uluslararası dergiye “kapak” olmuştu ve hakkında çokça şey yazılmıştı.
Yok, eğer Suriye politikası üzerinden Erdoğan’a bu vasıfları yüklüyorsa yine
yanılıyor. Çünkü gerek Ortadoğu, gerek Afrika ülkeleri, hatta garip ülke diye
nitelendirilebilecek Filistin bile Türkiye’yi Barış Pınarı Harekâtı sebebiyle
kınadı.
Peki o zaman Osman Diyadin bütün bunları görmüyor mu?
Elbette görüyor. Görüyor ancak “gaz politikası” dediğim
mesele tamda burada başlıyor işte. Cumhurbaşkanı Erdoğan için ne yapsa
“doğrudur, iyidir, güzeldir,” diyerek, meseleye biatçı yaklaşarak, yaranma
derdiyle, ulusal politika anlayışından uzaklaşarak, uluslararası politikayı kof
hamaset ile kendi çıkarlarına çevirebileceklerini sanıyorlar. “Ben dedim oldu”
mantığıyla, “bizim çocuklar yapıyorsa doğrudur” mantığıyla, kendilerini ve
kendinden olanları severek, olmayanları döverek, haklı çıkacaklarına herkesin
inanacağını sanıyorlar.
Yıllardır “dış güçler” tarafından Erdoğan’a oyunlar
oynandığı, fakat Erdoğan’ın her şeye rağmen “muhteşem” projelerle Türkiye’yi
dünyanın en iyi ekonomileri arasına soktuğu, kendisini de dünya lideri konumuna
getirdiği düşüncesi ne yazık ki Türkiye’yi kurtarmayacak. Kendi kendimizi
gazlamakla, vatandaşın milliyetçi duygularını okşamakla, sağa sola “sen
hainsin, sen bölücüsün, sen fetöcüsün, sende şucusun” diyerek milli bir
savunmanın yapılamayacağını bilmek bilgelik olmaz. Uluslararası politikada en
ufak bir karşılık sonrasında “dine ve Türklüğe” sığınmak yerine, diploması yolu
neden aranmaz?
Trump’ın Erdoğan’a yazdığı mektubu öğrenene kadar yazım bu
seyirde gidecek ve Türkiye’nin Suriye politikasına değinecektim. Gel gör ki
Türkiye’de gündem günlük değil, gün içinde defalarca değişiyor.
ABD Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı sevimsiz
mektubu, ne kadar devletlerarası politikaya ve devlet adamlığı diline yakışmasa
da kabul gördü ve Barış Pınarı Harekâtı anında durduruldu. “120 saatlik ara
verildi” diye anlatılmaya çalışılsa da, Trump’ın mektubu Türkiye’yi de, Erdoğan’ı
da fena halde zorlayacağa benziyor. Çünkü Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “General
Mazlum” diye bahsettiği PKK’lı terörist ve Abdullah Öcalan’ın da manevi oğlum
diye bahsettiği, Türkiye’nin kırmızı listeden aradığı ve başına 4 milyon dolar
ödül koyduğu Ferhat Abdi Şahin ile anlaşmasını istiyor. İstediği olmadığı
takdirde de, Türk ekonomisini mahvetmekle tehdit ediyor.
Bu sahne daha önce “Dolmabahçe Görüşmeleri” diye bildiğimiz,
AK Parti hükümetinin PKK ile anlaşma çalışmalarını hatırlatmıyor mu? O gün
görünürde masaya oturulan heyet HDP milletvekilleriydi. Bugün masaya oturacak
heyet ABD ancak anlaşılması istenen isim “General Mazlum”.
Bir gün içinde bütün bunlar yaşanırken nerede kaldı şimdi
Osman Diyadin’in “Türkiye, Tayyip Erdoğan ile uyandı ve kendine döndü”
düşüncesi: uçtu gitti. Türkiye, Tayyip Erdoğan ile o kadar çok döndü ki, artık
duramaz oldu. Döne döne nereye kadar gideriz bilmiyorum ama oflaya oflaya daha
çok geriye gideceğimiz kesin.

Yorumlar
Yorum Gönder