“Ben davanın başarılı olacağına inanmıyordum. Türk
milletinde bu kadar büyük yaşama gayreti ve savaş ruhunun var olduğunu
bilmiyordum. Bu bilgisizliğimden dolayı mazur görülmeliyim. Yaşamımın büyük bir
bölümü Avrupa da geçti, Türk milletini tanımıyormuşum, tanıyamamışım”.
En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim; bu sözler gazeteci
Ali Kemal’in ya da diğer adıyla Artin Kemal’in son sözleridir.
İngiltere de başbakan olarak Boris Johnson’ın seçilmesi,
dedesinin Ali Kemal olmasından dolayı çok konuşulmuştu. “Bir Osmanlı torunu
İngiltere’yi yönetiyor” gibi cümleler kurabilenler bile oldu.
Ali Kemal, milli mücadele döneminde gazetelerde yazarlık
yapmış, damat Ferit hükümetinde iki defa bakanlık görevi üstlenmiş, İngiliz
Muhipleri Cemiyeti ve Wilson Prensipleri Cemiyetin de yönetim kurullarında
bulunmuştu. Sabah gazetesinde 9 Kasım 1918 tarihli yazısında “İngiliz milleti
kâinatın en azimli milletidir. Devlet-i Osmaniye için iki siyasal ilke biliriz.
İçeride milliyetlerin birliği, dışarıda İngiliz dostluğu” diye yazmıştı. Bu
sözlerinden bir hafta sonra, 16 Kasım’da ise “İki vatanımız var; biri asıl
vatanımız öteki Fransa!” diyordu.
Ali Kemal, tam bu tarihlerde Ati gazetesi başyazarı Celâl Nuri’yle
kapıştı. Celâl Nuri’ye ağır suçlamalarda bulundu. Celâl Bey ise Ali Kemal’i
mahkemeye verdi ve onun Abdülhamit’e ihbarlar da bulunan bir jurnalci olduğunu
iddia etti. Dönemin bütün gazeteleri bu tartışmaya karıştı. Celâl Nuri bir süre
sonra Ali Kemal’in bir jurnalini yayınladı. Bütün gazeteciler Ali Kemal’in
Matbuat Cemiyeti’nden atılmasını istediler. Bu tartışmalar sürüp giderken 4
Mart 1919 tarihinde Birinci Damat Ferit Hükümeti kuruldu, Ali Kemal, Eğitim
Bakanı olarak göreve başladı. Ancak tarih hızla ilerliyordu. Damat Ferit
Hükümeti Ali Kemal’i bu sefer İçişleri Bakanlığına getirmişti.
Bu sırada İzmir işgal edilmişti. Memleketin birçok yerinde
yerel kuvvetler kurulmuş düşmana karşı geliyorlardı. Ancak bakanlık koltuğunda
oturan Ali Kemal, Yunan işgalinin geçici olduğunu, işgallere karşı koymanın
Barış Konferansı’nı sekteye uğratacağını söylüyordu. Milli bir ordu kurmak
bahsinin konuşulduğu duyulmuş, Ali Kemal buna karşılık “Hükümet bu sıralarda
işgalcilere karşı savaşa tutuşamaz. Varlığımızı ancak siyaset yoluyla
savunabiliriz. Milli ordu kurmak gibi devletin selâmetine son bir darbe vurmak
isteyenleri zorla yola getiririz” diye konuşuyordu.
Ali Kemal, Anadolu da milli ve düzenli bir ordu kurup,
Ankara merkezli olarak Türk milletini savunmaya geçen Atatürk ve arkadaşlarını
hedef almaya başladı. 21 Haziran 1919’da verdiği bir demeçte, Mustafa Kemal’in
telkinlerine uyan subay ve memurların Divan-ı Harbe verileceklerini açıkladı.
Gazete yazılarında ise Atatürk ve arkadaşlarını küçümseyen, onları eşkıya ve
işe yaramaz kişiler olarak anlatan yazılar kaleme almaya devam ediyordu. 28 Eylül
1919'da Peyam gazetesinde, “Başta Mustafa Kemal olduğu halde Anadolu'nun yeni
Celalileri kimi aldatıyorlar? Güya milli hareket millete hizmet imiş! Kimi
aldatıyorlar?” diye yazmıştı. 14 Aralık 1919'da ise Peyam'da şöyle yazdı: “Hâlâ
kırmakla, dökmekle, vurmakla bu devleti kurtaracağını sanan yontulmamış kafalar
var. Bu zırtapozların kafasına hakikati sokmak mümkün değil.” 19 Ocak 1920'de
ise “Damat Ferit Paşa'nın izinden gitseydik İstanbul tehlikesi olmayacaktı.
Kurtarıcı Ferit Paşa yerine Mustafa Kemal'in ardından gidiliyor. Müttefikler
bize nasıl inanabilirler?” diye serzenişte bulunuyordu. Daha birçok yazısında
Ankara’da kurulan Büyük Millet Meclisini, küçük heriflerin eseridir diye
küçümsüyor, Yunan ordusuna karşı çıkılmamasını söylüyor, “Mustafa Kemal; bu
türedi, zamanı uygun bulup hükümeti ele aldı, gaddar bir idare kurdu. Astı,
kesti, ahaliyi kasıp kavurdu, haraca kesti” diye borazanlık ediyor, “Ankara'nın
Yunan'ı denize dökeceği bir kuru vaattir” diye yazılar yazıyordu.
Ancak 26 Ağustos 1922 sabahı top atışlarıyla başlayan büyük
savaş, 30 Ağustos günü zaferle sonuçlandı. Türk kuvvetleri düşmanı İzmir’den
denize dökene kadar kovaladı. 9 Eylül 1922'de Türk orduları İzmir'e girmişti.
Ali Kemal, Peyam-ı Sabah gazetesinde, 10 Eylül 1922’de “Gayeler Birdi ve
Birdir” başlığıyla bir yazı yayınladı. Yazısında “Seviniyoruz ama bu sevincimiz
bizi siyasal içtihatlarımızdan vazgeçiremez” diyordu. Ancak bu onun son
yazısıydı. Gazetesinden kovulmuştu. Gazetenin sahibi Mihran Efendi gazetenin
adını Sabah’a çevirdi. Ama korku içerisindeydi. Ali Kemal’in yazılarından
dolayı kendisinden hesap sorulacağı endişesiyle Sabah gazetesini kapattı, her
şeyini sattı ve Avrupa’ya kaçtı.
Ali Kemal ise İstanbul’daydı. 1922’nin 5 Kasım’ında, bir
öğle vakti, Beyoğlu’nda bir berber dükkanın da tıraş olurken, sivil giyimli
birileri tarafından kaçırılıp gizlice İzmit’e götürüldü. İzmit’te Nurettin
Paşa’nın karargahında sorguya çekildi. Yazıya ilk başladığım o sözleri Ali
Kemal burada, sorgu sırasında söyledi. “Türk milletinde bu kadar büyük yaşama
gayreti ve savaş ruhunun var olduğunu bilmiyordum. Bu bilgisizliğimden dolayı
mazur görülmeliyim. Yaşamımın büyük bir bölümü Avrupa da geçti, Türk milletini
tanımıyormuşum, tanıyamamışım” diyerek affedilmek istiyordu. Ancak Ali Kemal
için “af” söz konusu bile değildi.
Nurettin Paşa, Ali Kemal’in linç edilmesi için gereken
planları yapmıştı. Ali Kemal, karargah binasından çıkıp cezaevine götürülmek
üzere iken, karargahın bahçesini yüzlerce insanın sardığı görüldü. Genç, yaşlı,
kadın, erkek, yüzlerce İzmitli Ali Kemal’in çıkmasını bekliyorlardı. Ellerinde
odun parçaları, demir çubuklar, taşlar… Halk oracıkta Ali Kemal’e saldırdı. Ali
Kemal’i linç ettiler. Daha sonra ayağından bir ip bağlayarak İzmit tren garına
kadar sürüklediler. Nurettin Paşanın emriyle garın önüne kurulan sehpaya Ali
Kemal’i, boğazına geçirilen bir iple astılar.
İlginç olan bir şey daha vardır; Nazım Hikmet’in şiiri.
Nazım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaraları kitabında Ali Kemal’den şöyle
bahseder:
Kartallı
Kâzım/Köprünün orda bir ağacı gösterdi Tatar yüzlü adama:/“-Şu köprünün
dibindeki ağaç yok mu?/Art ayakları üstüne kalkmış/hayvana benzeyen ağaç?/Şu,
soldaki, /koskocaman./Bak./Dalları köprüyü aşan. /O dallara astılar ölüsünü Ali
Kemal’in./İstanbul’dan kaldırıldı herif/güpegündüz/berberden,/tıraş
olurken./338’de…”
“-Kim bu Ali
Kemal?”/”-Gazete muharriri,/İngiliz’den para alır./Adamıydı
halifenin./Gözlüklü/şişman./Kan damlardı kaleminden,/fakat murdar/fakat pis bir
kan./Gün olur daha derin/daha geniş yara açar/kalemin düşmanlığı/mavzerin
düşmanlığından.”
Kaynıyor karınca gibi
İzmit halkı./Fakat öfkeli,/ fakat merhametsiz./Çoğu da gülüyor,/bayram yeri
gibi İzmit şehri./Hava da sıcak,/gök de bulutsuz./Ali Kemal 20 dakika kaldı
kalmadı konakta/dışarı çıkarıldı./
Attı bir adım./Etrafını
subaylarla polisler almış./Kireç gibi yüzü./Sarışın. /Birden ahali başladı
bağırmaya:/”Kahrol Artin Kemal...”/Durdu./Döndü./Arkasına baktı/konağın
kapısından tarafa, /belki de geri dönüp içeri girmek için./Fakat yüzüne karşı
kapıyı ağır ağır kapadılar./Yürüdü sallanarak on adım kadar./Ahali boyuna
bağırıyor./Bir taş geldi arkadan/başına çarptı.
Bir taş daha/bu sefer yüzüne./Kırıldı
gözlükleri,/bıyıklarına doğru kanın aktığını gördüm./Birisi, "Vurun,"
diye haykırdı./Taş/odun/çürük sebze yağıyor./Muhafızları bıraktı Ali Kemal´i./Ahali
kara bulut gibi çullandı üzerine/alaşağı ettiler.
Orda yerde yaptılar ne yaptılarsa./Sonra
açıldı bir parça ortalık./Baktım ki yatıyor yüzükoyun./Ayağında bir donu
kalmış/kısa bir don.
Nazım Hikmet’in şiiri onlarca tarih kitabından daha etkili,
daha açık, daha saf. Tarihin duygularını bir iki sayfada anlatıyor sadece. Ali
Kemal’i anlatıyor. Ali Kemal’in sonunu…
İşte, İngiliz’in yeni başbakanı, Nazım Hikmetin şiirindeki
Ali Kemal’in torunuydu. Koskoca İngiltere başbakanın dedesi, İzmit tren garının
önünde, ölüsü asılmış bir şeklide, günlerce, ibret olsun diye durmuştu. Boris Johnson’ın
dedesi bir dönemin ibretliğiydi. Topluma bir ders olarak anlatılmış,
gösterilmişti. Vatanını, milletini tanıyamamış biri olmanın cezasıydı belki de
ölümü, öldürülüşü.

Yorumlar
Yorum Gönder