Toplum, yüreğinde taşıdığı kini ve öfkeyi öylesine besliyor
ki, kendimize dönüp, başkaları yerine utanmadan bir gün bile geçiremiyoruz. Daha
yeni, dün, İstanbul’da, Karaköy’de, bir kadın, sokakta yürürken başörtülü başka
bir kadına saldırıyor. Daha doğrusu şöyle: Bir kadın, başka bir kadına
inancından dolayı saldırıyor. Ne acı, ne iğrenç bir örnek bu böyle.
Geriye gidelim, yıllar öncesine…
Geçmişte türban yasağı diye bir mesele vardır. 1980
darbesinden sonra yürürlüğe konan “kamuda
kılık kıyafet yönetmeliği” adı altında saçma sapan bir gerekçeyle 30 yıl gibi
koca bir zaman içerisinde başörtülü binlerce, milyonlarca kadın üniversiteler
başta olmak üzere devlet kurumlarına girememiş, inancından dolayı örtündüğü
başörtüsü yüzünden dışlanmış, şeytanlaştırılmış, yok sayılmışlardı. Bu dışlanmayı,
bu şeytanlaştırılmayı yaşayanlar o günlerde haklı olarak kırılmış, üzülmüş
hatta yönetmeliği yüzünden kendilerini yok sayan devletlerine düşman
olmuşlardı. Kendilerini “cumhuriyetçi, laik ve modern” gören bir kesim bu
haksızlığa göz yummuş, hatta kendi içlerinde memnun bile olmuşlardı.
Aradan yıllar geçti. 2001 yılında kurulan AK Parti,
mitinglerinde, inancından dolayı dışlanmış, birçok hakkından sırf başörtüsünden
dolayı mahrum kalmış “muhafazakâr” insanlara seslenmişti. Başörtüsünden dolayı
üniversitelere girememiş genç kızların, şeriatçı amcaların ve laik cumhuriyet düşmanlıklarıyla
nam salmış bir grubun desteğiyle AK Parti tek başına iktidar olurken, sarıklı
işadamlarının da kahkaha atmalarına vesile olmuştu. Taze iktidar elbette ilk
zamanlar askerden ve devletin yıllardır süregelip oturmuş bürokrasisinden
çekindiğinden pek bir şey yapmadı. Ancak Ekim 2013 tarihine gelindiğinde resmi
gazetede yayınlanan bir kararla “türban yasağı” resmen kalkmış oldu. Artık kadınlar
başörtüsüyle her kuruma girebilirdi.
Ancak bu özgürlük zaman içerisinde, geçmişte kendilerini “cumhuriyetçi,
laik ve modern” gören insanların başörtülü kadınlara düşmanlığı gibi, bu sefer
başörtülü kadınların ve “muhafazakâr” erkeklerin, etek giyen, başı açık
kadınlara ve el ele tutuşup sokakta yürüyen, otobüste yan yana oturan “modern”
insanlara karşı düşmanlığına dönüştü. Toplum kendi içinde “açıklar ve kapalılar”,
“laikler ve muhafazakârlar”, “bizden ve onlardan” gibi kutuplara ayrıldı.
Farkı Olan Söylesin
İnsanların inancına devletin müdahalesi, toplum içerisinde büyük
bir düşmanlık tohumu serpmiş ancak buna her iki tarafta göz yummuştu. Taraflar kendi
aralarında tükürük yarışına girerken dünkü kardeşlik bozuluyor yerini tarafgirlik
alıyordu. Bizim yeni insanımız ise sadece ve sadece kendine dokunulduğu zaman
sesini çıkarıyor, kendi hakkı ve özgürlüğü ihlal edildiğinde şikâyetçi oluyor,
başkasını hiç umursamıyordu.
Bülent Ecevit’in 1999 yılında başörtülü olduğu için Merve
Kavakçı’yı meclisten kovması ile 2019 yılında devlet kadrolarına özellikle başörtülü
kadınların yerleştirilmesi arasında fark yoktur. Sokak ortasında mini eteği
yüzünden dövülen kadınla, başörtüsü yüzünden saldırıya uğrayan kadın arasında
da fark yoktur. Alevi olduğu için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden sessizce tasfiye
edilen askerle, namaz kıldığı için tasfiye edilen askerinde arasında bir fark
yoktur.
Ve bugün, Karaköy’de yaşanan utanç verici olayla bu taraflar
yeniden birbirine girdi. Sosyal medyadan “28 Şubat hortladı” diye algı
yaratanlar bir yanda, başörtülüleri anlamak istemeyenler diğer yanda.
Oysa kendini hep haklı görmekle, karşısındakini hep suçlu
görmek asıl mesele.
Kendi özgürlüğünü savunup diğerinin özgürlüğünü “türbanlamak”,
kendi düşüncesini savunup diğerininkini düşmanlaştırmak, kardeşliği ve adaleti
savunmak yerine polemiği ve nefreti sulamak bir tarafın seçimi olamaz. Hele hele
birisi İslam, diğeri laik cumhuriyet tarafında olan iki grup için asla.

Yorumlar
Yorum Gönder