Cumhurbaşkanı Erdoğan çok uzun zamandır karşılıklı yapılan
tartışma programlarına çıkmıyor. Katıldığı televizyon programların da ise belli
gazetecilerle bir araya gelip, zaten çok önceden bilinen sorulara cevaplar
veriyor. Kimse, alınan bir kararla ilgili, ya da Cumhurbaşkanının kişisel kararlarıyla
ilgili şahsına karşı sorular soramıyor, ona karşı eleştirilerde bulunamıyorlar.
Bu zamana kadar bütün uygulamalar belli televizyon kanallarında, belli
gazetecilerin, belli sorularıyla yanıtlanmaya çalışıldı. Cumhurbaşkanı ne yanıt
verirse versin, gazeteciler, “hım, evet” deyip, kafalarını sallamaktan başka
bir şey yapmadılar. Polemik asla olmadı. Konuyu açma, başka açılardan
değerlendirme bile söz konusu olmadı.
İş böyle olunca, sanıyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi ne
yapsalar doğru yaptıklarını, ne karar alsalar halkın bundan çok memnun
olduklarını sandılar. Ancak öyle değildi.
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuştuğu Yükseköğretim
Akademik Yıl Açılış Töreni oldukça dikkat çekicidir. Erdoğan, kürsüde kendi
kendine konuşuyor, herkes dinliyor, sonra kendi kendine cevaplar veriyor, cevap
doğru olarak kabul ediliyor.
Cumhurbaşkanının konuşmasında en dikkat çekici konulardan
birisi üniversite ve üniversiteli öğrenci sayılarıydı. Erdoğan kendini şöyle
ifade ediyordu: “Üniversite sayısının
76'dan 207'ye, öğretim elemanı sayısının 70 binden 168 bine, öğrenci sayısının
1,6 milyondan 8 milyona yükselmiş olması bu başarının en bariz ifadesidir.” Erdoğan
bu sayıları başarı olarak görüyordu ancak daha sonra yine kendi kendine
öğrencileri kastederek “”Efendim işte
işsizlik var”, olabilir, her üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye
de bir şey yok” diyor.
O halde soruyorum: iş sahibi olamayacaksa, bir mesleği
kazanamayacaksa, bir genç neden dört yılını boşuna harcıyor? Bir meslek
kazandırılamayacaksa bu okullar neden açılıyor? Ya da başka bir şekilde
soralım: istihdam ve ihtiyaç oranında kontenjanlar açmak yerine neden her şehre
olur olmadık bölümler ve çok sayıda öğrenci alınıyor? Sayın Erdoğan bunların
cevabını verebilecek midir?
Başka bir konu ise üniversite öğrencilerinin öğrenim
harcıydı. Erdoğan “Harç filan var mı?
Kaldırdık mı, kaldırdık. Harç verildiği zaman kıyamet koparanlar acaba şimdi
nerede? Şimdi ortada yoklar. Ama biz devlet olarak milletimize karşı olan o
görevi de yerine getirdik” diyordu ama yanılıyordu. Çünkü ikinci öğretim
olan öğrenciler yıllık 770 liradan 2 bin liranın üstüne çıkan rakamlarla hala
harç ödüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce de harcı kaldırdıklarını
söylemişti ancak bu konuda kendisini bilgilendiren olmamış anlaşılan.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının devamında şu iki cümleyi
kurdu: “Bilim elbette uzun soluklu ve
sabırlı bir çalışma gerektirir ama üniversiteye giden her öğrencimiz bilim
adamı olamayacağına göre bunların reel dünyada daha etkin karşılık bulmasını
sağlamanın yollarını aramak durumundayız. Bu bakımdan gençlerimizi sadece
diploma değil aynı zamanda birikim ve beceri sahibi yapacak yöntemler
geliştirmeliyiz." Sayın Erdoğan’ın söylediklerine bakacak olursak
üniversiteler şu anda öğrenciler üzerinde “birikim
ve beceri sahibi yapacak yöntemler” bakımından yoksunlar. Ancak bu böyle
olmamalı. Yoksa üniversite sayısını 76’dan 207’çıkartırken bazı şeyler gözden
mi kaçmıştı? Bu üniversiteler, nitelikleri bakımından gerçek manada üniversite
olamamış, bilim üretemeyen, araştırmadan yoksun, teknik ve felsefi olarak
üretim sağlayamayan binalar olarak mı kalmıştı?
Bütün bu sorular ve daha fazlası ne yazık ki Sayın Erdoğan’a
sorulamamış, havada kalmış, ne dediyse dinlenmiş ve her zaman olduğu gibi alkışlarla
karşılanmıştı.
Ancak bu şekilde olduğu müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da
dediği gibi, öğrenciler bilgi ve beceri yönünden hep eksik olacak, üniversiteler
kof bina olmanın dışına çıkamayacaktır. Bunun sorumlusu da hem Sayın Erdoğan’ın
kendisi hem de bunu kabul eden her kişi ve kurum olacaktır. Üniversite gibi bir
meselede böylesine sessiz kalmak, yanlışları doğruymuş gibi kabul etmek, “aman
bize zarar gelmesin” düşüncesiyle susmak, üniversiteden mezun olduğunda iş
bulamayan öğrencilerin vebalini almak olur.
Bu vebal ne tövbeyle, ne de
“milletimiz bizi affetsin” demeyle geçmez, bu böyle biline.

Yorumlar
Yorum Gönder