Milli Eğitim Bakanlığının ortaöğretimler üzerinde
“Üniversite açılımı” adındaki saçmalık kimin icadıdır çok merak ediyorum. Güya
12’nci sınıf öğrencileri yıl boyunca ders işlemeyecek, öğretmenleri eşliğinde
üniversiteye hazırlık için test soruları çözecek. Fakat liseden üniversiteye
geçişteki asıl mesele ne yazık ki bu değil. Yani bizim lise öğrencilerimizin
üniversiteyi kazanamama gibi bir sorunu yok, üniversitede doğru bölümü kazanamama
gibi bir sorunu var. Daha bu sene, 2018
YKS yerleştirme sonuçlarına göre lisans ve ön lisans programlarına
710 bin 982 öğrenci yerleşti. Önceki sene 2017 ÖSYS yerleştirme sonuçlarına
göre ise lisans ve ön lisans programlarına toplamda 696 bin 241 öğrenci
yerleşti. Daha çok üniversiteli öğrencimiz olsun demek yerine, her sene
yüzbinlerce öğrenci üniversiteyi kazanırken neden verim alınamıyor diye
düşünmek ve bu doğrultuda bir çalışma yapmak daha doğru olmaz mı?
Elbette olur, ama nasıl?
Liseli öğrencilerimize, kendilerini keşfedemeden, üniversite
sınavına girmek ve bir bölüm kazanıp bir an önce üniversiteli olmak
zorundalarmış gibi hissettirmemeliyiz. Aslına bakılırsa lise sona gelmiş bir
öğrencinin hala kendini keşfedememiş olması bile başlıca bir sorun fakat buna
gelene kadar neler neler var. Mesele üniversite kazanmak meselesiyse eğer bu
meseleyi lise sona değil lisenin bütün yıllarına yaymak gerek. Ancak test
çözerek değil, keşif yaparak.
Keşif yapmak deyince benim aklıma şu geliyor: Kendimi
tanımalıyım. Kendimle beraber dünyayı, evreni, bilimi, teknolojiyi ve
insanları… Tüm bu saydıklarımı lise öğrencisiyken tanıdığım takdirde büyük bir
keşif yapmış olurum. Çıkacağım her yolda kendi geleceğimle birlikte başka
şeylerin (ailemin, arkadaşlarımın, şehrimin, ülkemin ve dünyanın) de geleceğini
daha doğru tayin edebilirim.
Bu maksatla lise son öğrencilerimize test çözdürmek yerine
kitap okuma alışkanlığını kazandırmak daha doğrudur. Kitap okumayan bir liseli,
üniversiteyi kazandığı takdirde üniversiteli olmayacak, liseye devam eder gibi
üniversite okuyacaktır. Üniversite hocalarının şu dönemlerde en çok tartıştığı
konu, üniversite öğrencilerinin liselerden “Boş, temel bilgileri dahi bilmeden,
herhangi bir konu hakkında fikri daha olmadan” geldikleri konusudur. Yani
üniversite kazandırmak önemli değil, üniversiteli olmaktır önemli olan.
İşte bu nedenle lisesi öğrencilerimize gerçeklikten uzak bir
takım deneme eğitim yöntemleriyle değil, gerçekten akılca ve çağa uygun
bilimsel yöntemlerle eğitmek ve yönlendirmektir çözümdür. Tek başına üniversite
kazanmanın ne öğrenciye nede ülkeye bir faydası olur. Test çözmeye ayırılacak
zaman öğrencinin bilinçlenmesine, sanatı, edebiyatı, tarihi, bilimi, düşünmeyi,
tartışmayı ve dünyayı tanıyıp öğrenmesi için ayrılmalıdır. Aksi takdirde
binlerce farklı yöntem denense dahi fark etmeyecek, gelinen yer aynı olacaktır.
Aynı zamanda en çok ihlal edilen başka bir meselede
öğrencilerin eğitiminde birinci faktör olan öğretmenler…
Öğretmenlerin “Eğitimci” düzeyleri ne durumdadır? Öğrenciyle
iletişimi ve donanımları yeterli midir? Öğretmenlerimiz gerçekten mesleklerini
kutsal ve önemli görüyor ve bu şekilde mi yaşayıp yaşatıyor yoksa diğer mesleklerden
farklı olmadıklarını mı düşünüyorlar. Öğretmenlerimiz kendilerini değerli
hissediyorlar mı? Kendilerini çağ uygun güncelleyebiliyor ya da güncelleyecek
ortam ve imkana sahipler mi?
İşte böyle, başka bir gözle bakıldığında tepeden tırnağa bir
yığın sorun ancak bir o kadar da çözüm bulunabilir.
Doğruların ve çözümlerin bulunmasında yanlışı ve yanılmayı
yaşayandan ve bunu anlayıp dersini alandan daha doğru bir adres yoktur.

Yorumlar
Yorum Gönder