…oysa her şeyin bir başı birde sonu olmalıydı. Fakat bazı şeylerin ne başı oluyor nede sonu. Ortasından başlanmış ve ortasında kalınmış gibi…
Bu yazı gibi başı olmayan ve yine bu yazı gibi sonu
olmayacak, her zaman ortasında kalınmış bir takım şeyler. Yarım kalmış sevgiler,
yarım kalmış acılar, yarım kalmış düşler ve yarım kalmış hayatlar örneğin.
Bu yarımlıklar, yarım kalmış kitaplar ve yarım kalmış
filmler kadar basit değiller. Bazı yarım kalmışlıklar insanı da yarım
bırakıyor. En korkuncu bu olsa gerek; insanın yarım kalması!
Her yaş insanın en mühim zamanıdır. Yani en önemli gün insan
için yaşadığı gündür. O halde insanın yaşadığı her gün o insanın baharıdır. İnsanın
yarım kalması insanın baharından da olması demek değil mi aynı zamanda?
Ne kadar ve ne ile betimlenirse betimlensin. İster dev
aynalarında gölgeler çizilsin, ister göğe çelik uçaklarla dumandan resimler.
Yüz binlerce şiir yazılabilir buna. Gecenin en ıssız karanlığın da bir yürek
daralmasıyla beraber bir türküye teslim olmak kadar masum bile diyebiliriz.
Fakat yarım kalmış insanlar tamam olmuş şeylerle avutulamazlar. Sol göğüslerine
ne sebeple olursa olsun ince bir çizik çekilmiştir onların. Ne toprağın o
muhteşemliği şifa verir onlara ne yalnızlığın sessizliği. Çokluğun
kimsesizliğinde boğulmak kadar nettir bu.
Kimisi aşkın harlı gölgesinde kalmıştır kimisi bir hançer
gibi saplamıştır içine özlemini. Kimisi adalet demiştir yıllar yılı da derin
kuyulardan duyulmamıştır çığlığı. Kimisi ekmek demiştir belki de elinden alınmıştır
ite kakıla lokması. Hepsi yarımdır, hepsi yarım kalmış, hepsi yarım
bırakılmıştır. Onlara sorsak bir hiçtirler. Başkalarına sorsak onlar kimdirler.
Oysa onlar kızıl bulutların içinde kalmış birer damla gibi hüzünlüdürler.
İnsanın yarım kalmasından bahsediyoruz. Bir tanrı kadar
geçmişi olan ve bir tanrı kadar geleceği…

Yorumlar
Yorum Gönder