Çağımızın asıl hastalığı maddi değil duygusal ve inançla
çözülebilecek kadar kolaydır. Gündelik hayatımızda sürekli dile getirilen stres
ve bununla beraber yaşadığımız bir takım hadiselere uydurduğumuz psikolojik
nedenler. Bunların en bariz örneği günümüz gençliği ve yaşadıkları daha doğrusu
kendilerine yaşattıkları sorunlardır.
Özal’ın gençliği ismini taşıyan, kendini 2000’li yılların
başında tanıyan ve kendisine sunulan imkanları nasıl kullanacağından bihaber
olan gençlik…
Neredeyse her gencin ağzında, “Biz çok kötü zamana denk
geldik” sözü sakız gibi uzayıp giderken, gençlerin yaşadıkları devrin kıymetini
ve neleri onlara sunduğunu anlamamak için özel bir gayret sarf ediyor
olmalılar. Teknolojinin bu hayli gelişmiş olması, istenilen her bilgiye
ulaşmanın bu hayli kolaylığının yanında, okul, barınma, insan kaynakları gibi
şartların bu hayli basit ve uydurulabilir bir şekilde olduğu bu dönemde
gençlerin sorunları nelerden doğuyor olsa gerek? Maddi imkanların yetersizliği
bir takım şeyleri yapmayı güç hale getirse bile asıl güç olan şeylerin şartlar,
maddi yetersizlik ya da denk gelinen bir dönemden kaynaklanmadığı ortaya çıkar.
İnsanın, başına ne nedenle ve ne gelirse gelsin, üstesinden
gelmesinin tek yolu kendini iyi tanıyor olup olmadığına bağlıdır. Mutlulukla da
birebir paralel olan bu kendini tanıma-tanımama meselesi günümüz gençliğinin
yaşadığı sorunların asıl kaynağı ve çözüm yoludur. Kendini tanımayan bir
bireyin –daha açık şekilde bir gencin- kendini tanımama sebebi deneyimsizliği
ve yaşam biçimi olabilir. Fakat bu deneyimsizlik ve yaşam biçimi de yine
insanlarımızın anladığı popüler deneyim ve yaşam biçimi anlayışı değildir.
Deneyimsizlik ve yaşam biçimi sahibi olmamak, yaşadığı anın gereklerini yerine
getirememesi ve o anın gereklerinin neler olduğunu dahi bilmemesinden kaynaklıdır.
Bu şu demek oluyor ki; bizim gençlerimiz gençliğin gereklerini ve açıkça
gençliğin ne olduğunu bilmiyor.
Üniversite öğrencilerinin aralarında günlük ve en sık konuştukları
konular üniversite imkanlarının yetersizliği ve hocalarının kaliteli olamayışlarıdır.
Tartışmaya açık olan bu görüş ne yazık ki milyonlarca üniversite öğrencisinin
en birinci tartışma konusudur. Bu meseleyi iyileştirmek üzerine ne
üniversitelerin bir çabası vardır ne ÖSYM’nin ne de başka bir merciin. Fakat bu
mesele maddi şartlardan çok öğrencinin kendi kafasında yaşadığı bir takım
şeylerden dolayı da böyledir. Nedendir bilinmez üniversite okuyan, belli bir
olgunluğa ulaşmış bu “genç” bütün sorun ve eksikliği okulunda ve hocalarında
aramakta, kendini hiç sorgulamamaktadır.
İnsan olarak bireysel çaba ve inancı bıraktığımız takdirde
yaşadıklarımıza bir kılıf olabilecek bir suç ve suçlu aramak gerekir. Gençlerin
–üniversite gençliğinin- yaptığı da budur. Kendisi, çabasını ve bütün inancını
bırakmış fakat hala bir şeyler yapmak istiyor ve bunda başarılı olamadığında
başarısızlığına bir suçlu arıyor. Ne yazık ki üniversite öğrencileri kitap
okumak yerine telefonlarında ki sosyal medya uygulamalarıyla haşir neşir
olurken, merak etmeyi ilmi şeyler için değil de nefislerini okşayan ahlakın çok
uzağında olan şeyler için kullanırlarken, günümüz imkanlarını doğru şekilde
kullanmak yerine bir işe yaramaz görmekten öte gidemiyorlar. Her hangi bir
üretime kalkışmak bile onlar için büyük bir korku haline gelmiş. Çünkü
akıllarında o iş zaten yapılamaz duygusu ve inancı var. Hal böyleyken, genç ve
dinamik yaşlarında bile gece yatmaz sabah kalkmaz hale gelmiş genç, okulu,
işi ya da başka bir faydalı iş için çalışmazken, gençlik kelimesini sadece
yemek, içmek, gezmek, tozmak, garip şekillerde eğlenmek gibi görmek bunu
yaşayanlara şunları hissettirmesi gayet doğal; en başta umutsuzluk. Başaramama
korkusu. Gelecek endişesi. Ve her hangi bir işe kalkışırken o işi beceremeyecek
olma duygusu. Çünkü o zamana kadar genç –üniversiteli genç- okumamış, kendini
ve etrafını tanımamış, yaşının ve bulunduğu konumun gereklerinden habersiz ve
doğal olarak çaresiz.
Aslına bakılırsa gençlerin yaşadığı bu sorunların çözülmesi değil imkansız,
zor bile değil. Yazının başında da dediğimiz gibi inançla çözülebilecek kadar
kolay fakat inancı kazanmak bir hayli zor olsa gerek. En klasik söylem örneğin “okumak”. İnsan –genç- okudukça kendini
büyütecek, kendini ve çevresini tanıyacak, kendini tanıdıkça kendisi için doğru
kararlar verecek, doğru kararlar verdikçe mutlu ve başarılı olacaktır. Ve en
önemlisi yaşadığı çağın onu yönetmesine engel olacaktır. Fakat gençlerin bu ruh
hali ve alışkanlıklarından vazgeçmedikleri sürece yaşadıkları duygu ve
sorunlardan hiçbir şekilde kurtulabilmeleri mümkün görünmüyor.

Yorumlar
Yorum Gönder