İnci Aral’ın “Kan Günleri Ve Nar Ağrısı” kitabını bu
akşamüzeri bitirdim. Aral’ın 2010 ile 2013 yılları arasında yazmış olduğu
denemelerden oluşan kitabında siyasi olaylardan edebiyata, Ergenekon
operasyonlarından Madımak otelinin yakılmasına, sanat galerilerinden kendi
dünyevi hayatına, yazar-çizer arkadaşlarından hayvan cinayetlerine kadar çok
geniş bir konu yelpazesine sahip.
Bazı yazılarını sanki daha önceden okumuş gibi anımsayıp
hatırlamaya çalıştığım ama bu kitap Aral’ın okuduğum ilk kitabı olduğu için
bu düşüncemde fazla ısrarcı olmadım. Bunun nedenini sürekli yazılan konulardan olduğunu
düşündüğüm için daha fazla derine dalmadan devam ettim. Beni etkileyen -bu biraz
hafif kalır, büyüleyen- ilk yazısı “Aşk Ölüyor Mu?” oldu. Birkaç yıl önce
boşanan yakınından bahsederek giriyor yazıya. Ve aşkı tarif etmeye çalışıyor.
“Oysa aşk bir insanla bir gelecek tasarlamaktır” dediği an
durup baştan başlıyorum yazıya. Tekrar aynı yere geldikten sonra daha dikkatli
okuyarak devam ediyorum.
“Yakınım, çevresindeki kadınların erkeğini elde tutmak için
fazlasıyla özveride bulunmak zorunda kaldıklarını söylüyor. Mutlu olmasalar da
yalnız kalmaktan, boşanmaktan ve konumlarını kaybetmekten korkuyorlar ve
birçoğu, erkeğin sadakatsizliğine, kayıtsız ve hayatı paylaşma tembelliğine razı
oluyor.”
Bu cümlelerinden sonra bende kendi içimde günümüz
sevmelerini düşünüyorum. Şahit olduğum, duyduğum, yaşadığım sevmeleri…
Ve devam ediyor Aral “Kabul etmeli ki uzun birliktelikler
zamanla bağımlılığa dönüşüyor ve çoğu kez aşk bitince sadakat de bitiyor.”
İşte bu cümleleri de çarpıyor beni. Başta büyük tutkularla
birbirini seven çiftler belli bir zaman sonra birbirlerine alışıyor, aşk
bitiyor bununla beraber sadakatte uçup gidiyor. O zaman aşıkların birbirine hiç
alışmaması gerekir. Alışmazlarsa aşkları hep taze kalır ve sadakat yok olup
gitmez.
Ancak İnci Aral benim gibi basitçe söyleyerek ve sadece
düşünmekle kalmıyor. Bakın birde ne diyor:
“Kadınların çoğu hala bir erkeğe sonsuza kadar bağlanarak
küçük aile mutluluklarıyla yetinebileceklerini sanıyor, ama er geç düş
kırıklığına uğruyorlar. Çünkü yetenek ve donanımı olmayan insan özgür olamıyor.
Ayrıca özgürlük, farkındalık ve bilinçle yaşanabilirse değerli ve güzeldir. Cinsellik
muhteşem olabilir, ama özgürlük tek başına bedenle ilişkisi içine sıkıştırılmışsa,
özellikle erkekten daha duygusal olan kadın için büyük bir yanılsamaya, tuzağa
dönüşebilir”.
Yani kadınların daha doğrusu genç kızların hayal kurarken
erkekler için –kendi erkekleri için- beyaz atlı prens düşüne kapılmadan, gayet
sevgi ve aşk dolu ama bir o kadarda gerçekçi ve doğru temeller üzerine bir
ilişki kurmalarını söylüyor. Gözlerinin kör olup sadece sevdiği insanı görüp
kendini aşkına feda edercesine kapılması başlarda çok tatlı olabiliyor ama
zaman geçip ilişki daha ciddi yerlere taşındığında, yapılan fedakarlıklar tek
tek pişmanlığa dönüşebiliyor. Bunun için kadın her zaman kim olduğunu
hatırlamalı. Yalnızlıktan ve yalnız yaşamaktan korkmamalı. Çünkü özgürlüğü ve
hayalleri bir başka kişiyle yaşanan ve onun için vazgeçilen şeylerden daha
önemsiz değil. Her kim olursa olsun kadın veya erkek bir ilişki yaşarken sadece
alışkanlık ve mecburiyetten ya da çevresel faktörlerden değil açık ve yalın bir
şekilde kendi isteği ve yüreğinin ferahlığıyla yaşamalı. Aksi takdirde koca bir
ömrün heba olması, kırıklıklar, acı ve gözyaşı sonsuz olacaktır. Uzun lafın kısası biriyle bir gelecek tasarlayamıyorsanız onunla bir aşkta yaşamayın.
Diğer bir nokta ise kitabı olurken neredeyse her bir
denemeden bir tane yazarı ya da bir filmi ya da bir olayı not defterime
kaydetmem oldu. Jean Rhys’ı ilk defa Aral’ın bahsetmesiyle öğrendim. Hatta 723
kitabıyla Guinness Rekorlar Kitabına en çok kitap yazan kişi olarak giren
Barbara Cartland’ı da Aral sayesinde öğrenmiş oldum. İyi bir edebiyatçı
olmadığı ama günümüzde para kazanmak için yazan popüler yazarların atası
olduğunu öğrenmem iyi oldu. Almanya’daki sanat okulu Bauhaus’u bizdeki köy
enstitülerine benzettiği yazısı da oldukça takdir edilesi.
Hayatın içinden, aşkı, siyaseti, edebiyatı, resimi, cinayeti,
intiharı, acıyı ve anıları yazıyor. Tavsiyemdir. Rast gelirde alır okursanız
size güzel şeyleri belki de düşünmeniz gereken şeyleri düşündürecektir.

Yorumlar
Yorum Gönder