(LAF)TA MI, (ÖZ)DE Mİ?

Son zamanlarda ağızlardan düşmeyen bazı söylemler var. Bunların en acıklı olanlarından iki tanesi 'yerlilik' ve 'millilik' söylemleridir. Türk siyasetinde, dönemsel olarak mutlaka belli söylemler icat edilmiştir. Bazı söylemleri dünya ile ortaklaşa kullanırken, bazı söylemler ise tamamen bizimle anılır olmuştur. Zamanla 'Türk-Kürt, Sağcı-Solcu, Alevi-Sünni' gibi söylemler gelip, kullanılıp, giderken, günümüze ise 'yerli-milli' söylemi gelip çatmıştır.
Bu söylem siyasi bir malzeme olarak kullanılırken, aynı toprağın insanlarını da birbirine düşman etmeye yetecek derecede sivrilip keskinleştiği açıkça görülüyor.

İnsanlar kimin yerli yada milli olduğuna nasıl karar vereceğini bilmediği için, kendisi gibi olanları yerli ve milli, kendisi gibi olmayanları ise, yerli ve milli olmayan olarak tanımlamaya başladılar.

Peki bu yerlilik ve millilik nedir? Nasıl olunur?

Atatürk'ün, 'Benim tüm düzenleme ve uygulamalarda davranış kuralı olarak esas saydığım bir şey vardır: O da oluşturulan kurum ve kuruluşların kişiyle değil, gerçekle sürdürülebildiğidir. Bundan dolayı herhangi bir program filanın programı olarak değil, fakat milletin ve ülkenin ihtiyacına cevap verecek düşünceleri ve önlemleri içermesiyle değerli ve saygın olabilir.' sözü gerçek millilik ve yerliliği anlamada yeterli olacaktır.

Eğer ki bu sözü açmaya gerek duyarsak, Atatürk'ün kurduğu iktisadi ve sanayi kuruluşlarına bakmamız yeterlidir.
Milli sanayiye hizmet etmesi için kurulan, adını Mustafa Kemal'in verdiği Türkiye İş Bankasının aynı zamanda yine adını Mustafa Kemal'in verdiği diğer bir banka olan Sümerbank'ın ve Ziraat Bankasının ortaklığıyla kurulan ancak bugünlerde satılması planlanan 'Anadolu Şeker Fabrikaları T.A.Ş' a bakmamızda yeterli olacaktır.

1926'da kurulan Kırıkkale Mühimmat Fabrikası...
1927'de Bünyan Dokuma Fabrikası...
1928'de Ankara Çimento Fabrikası...
1929'da Ankara Havagazı Fabrikası...
1930'da Kayaş Kapsül Fabrikası...
...Konya Ereğli Bez...
...Gölcük Tersanesi...
...Bursa Süt Fabrikası...
...Nazilli Basma Fabrikası...
...İzmit Paşabahçe Cam Fabrikası...
...Malatya Sigara Fabrikası...
...Keçiborlu Kükürt Fabrikası...
...İzmit Kağıt Fabrikası...
...Tüfek ve Top Fabrikası...
...Divriği Demir Ocakları...
...İzmir Klor Fabrikası...
Daha onlarca ve  tamamen yerli- milli şekilde kurulan, halkın hizmetine sunulan işletmelere bakmak yeterlidir.
Gerçek yerli ve milli olmak demek, halkına ayırıcı bir gözle değil, sadece yurttaş gözüyle bakabilmekten geçer.

Ekonomide, siyasette, eğitimde kendi ürettiği ile var olamayanlar hiçbir zaman yerli ve milli olamazlar. Sanayisini yabancı sermayelere bırakanlar, tohumunu yabancı sermayeden temin edenler, parasını yabancı bankalara emanet edenler yerli ve milli olmaktan söz bile edemezler.
Kendi emelleri için başkalarının vatanseverliği ile uğraşanlar her zaman olmuş ve olmaya devam edecektir. Fakat bizler vatandaş olarak, yetiştiğimiz toprağa ihanet etmeden, gerçek milli ve yerliliği vatan toprağından başka bir yerde bulamayacağımızın farkında olmalıyız. Siyasi söylemler icat edilir fakat belli bir süre sonra kullanılmaz. Ancak bizler her daim bu topraklar üzerinde var olmaya devam edeceğiz.
Medeniyetimiz ve kültürel mirasımızı, kendini küresel dünyaya kaptırıp, amacı için her yolu mubah sayanlar uğruna yok etmemiz, bizi yerli ve milli yapmaz, aksine, kendine ve toplumuna ihanet eden birisi yapar.
Gerçek yerli ve millilik, yerli üretimden geçer. Çiftçiye, esnafa, işçiye sahip çıkmaktan geçer. Yabancı ülke ve sermayeye muhtaç olmamaktan geçer. Yurttaşların birbirini eşit görmesinden, tarihsel birikimini korumaktan ve kendi toprağında özgürce konuşabilmekten geçer.

Lafta değil, özde yerli ve milli olacağımız günlere, umutla...






Yorumlar